Geçen seneden beri aklımda olan, bir şekilde sınırlarımı zorlayarak gitmek istediğim bir ülke Moğolistan.Bu aralar sürekli bir yerlerde karşıma çıkıyor.Atlas Dergisinin Kasım sayısında ise Moğolistan ile ilgili bir yazı vardı hatta.''Dukha Türkleri ile 2 ay çadırda kalmak.'' Çok enteresan bir deneyim, mutlaka okuyun.
Uçsuz bucaksız ve akıl almaz bozkırları, göçebe yaşamları, kırmızı yanaklı şirin mi şirin çocukları, ren geyikleri, koca dağları, tarih kitaplarında okuduğumuz Orhun Anıtları ve Cengiz Han'ı ile hatırladığımız, yüz ölçümüne baktığınızda Türkiye'nin neredeyse iki katı olan fakat nüfusunun sadece 2,7 milyon civarında olduğu varsayılan bir ülke Moğolistan. Belki turizm açısından çok fazla tercih edilmeyen bir yer olabilir fakat gezginlerin son zamanlarda oldukça rağbet gösterdiği bir ülke Moğolistan.
Orjinal adı Die Hohle Des Gelben Hundes, uluslararası adı ise The Cave Of The Yellos Dog olan 2005 yapımı bu eser geçenlerde izlediğim ve adeta Moğolistan'a gitmek aşkı ile yanıp tutuştuğum Alman/ Moğol ortak yapımı bir film.Aslında film de değil ufak bütçeli, belgesel tadında bir şaheser.O kadar samimi, o kadar büyüleyici bir atmosferi var ki.
Büyük şehirlerde, karmaşanın, küreselleşme ve kentleşmenin ortasında yaşamaya çalışan bizlerin boş şeyler çerçevesinde koştuğunu gözler önüne seriyor film.Fakat filmin sonunda maalesef aile de bu kentleşme gerçekliğinden nasibini alarak, şehre taşınma kararı alıyor.Belki geçerli sebepleri var fakat sonuç olarak bu ailenin bir devlete ve de bir sistemin çıkarlarına dahil olmaya ihtiyacı var mı ki?
İyi Seyirler.