Merhaba,
Çok uzun zamandır sinema ve dizilerle çok haşir neşir olduğum; bu anlamda muazzam bir arşivle kendimi büyük bir hayal gücü dünyasında bularak farklı rüyalara gittiğim söylenebilir. Bir yapıt hayal gücünüzü ne kadar harekete geçiriyorsa etkilenme katsayınız o kadar artıyor. Bağımsız filmleri, Hollywood’u, Uzakdoğu filmlerini, Bollywood’u ve aklınıza gelebilecek her farklı bölgeyi göz önüne aldığınızda ruhumu ve özümü Uzakdoğu filmlerinde bulurum. Örneğin birçok Hollywood filminde bir miktar yapaylık salgılanırken ve duyguların ifade edilişi kendi içimizden biraz ayrıkken, Uzakdoğu filmlerinde, özellikle Güney Kore görsel sanatlarında büyük bir doğallığın, samimiyetin ve saflığın içinde yüzerken bulursunuz kendinizi.
Neden daha çok severim ki Uzakdoğu filmlerini?
Belki de bahsi geçen duyguların daha bir bizden, daha bir içsellikten geliyor olmasındandır. Yüzyıllar boyu Doğu kültürünün egemenliğinde şekillenmiş ruh parçacıklarının, İslam, Budizm, Konfüçyüs, Shinto, Zen ve her çeşit mistik bakış açıları ile beslenip duygunun daha saf ve daha içtenine ulaşması bizi bir parçamıza ulaştırıyor. Soğuk ve maddiyatı daha ön planda gören toplulukların bazı üyelerinin sergileyeceği soğuk edebi görsellerle, bizden olanların aktaracağı düşünceler “duygusal” bazda aynı etkiyi vermeyecektir. Korku filmlerinde bile arada bariz bir fark olacaktır. A Moment to Remember (Nae Meorisokui Jiwoogae) ile Titanic arasındaki farkı bile burada anlarsınız. Bir tarafta milyonlarca dolar harcanarak bir efsane tadında olduğu söylenegelen Titanic, diğer tarafta ise oldukça mütevazı bir bütçe ile yerküreye fırlatılan, insanoğlunun yaşamı boyunca görüp görebileceği en muhteşem sanatlardan biri. Belki de bundandır.
Şu ana kadar yüzlerce Uzakdoğu filmi izlendi ve daha izlenmek üzere yüzlerce sinema daha duruyor. 60-70 kadar da Uzakdoğu’dan (daha çok Güney Kore odaklı) dizi izlenmek üzere arşivimde yer almaktadır. İçine düştüğümüz ve düşeceğimiz dipsiz duygu kuyuları ve mistik bakış açılarının egemenliğindeki bu görsel sanatın bizlere verebileceği ilhamlar, umarım sizlere paylaşılmış hisler olarak geri dönecektir. Zaman bize izin verdikçe. Ve de İlham perileri..
Çok uzun zamandır sinema ve dizilerle çok haşir neşir olduğum; bu anlamda muazzam bir arşivle kendimi büyük bir hayal gücü dünyasında bularak farklı rüyalara gittiğim söylenebilir. Bir yapıt hayal gücünüzü ne kadar harekete geçiriyorsa etkilenme katsayınız o kadar artıyor. Bağımsız filmleri, Hollywood’u, Uzakdoğu filmlerini, Bollywood’u ve aklınıza gelebilecek her farklı bölgeyi göz önüne aldığınızda ruhumu ve özümü Uzakdoğu filmlerinde bulurum. Örneğin birçok Hollywood filminde bir miktar yapaylık salgılanırken ve duyguların ifade edilişi kendi içimizden biraz ayrıkken, Uzakdoğu filmlerinde, özellikle Güney Kore görsel sanatlarında büyük bir doğallığın, samimiyetin ve saflığın içinde yüzerken bulursunuz kendinizi.
Neden daha çok severim ki Uzakdoğu filmlerini?
Belki de bahsi geçen duyguların daha bir bizden, daha bir içsellikten geliyor olmasındandır. Yüzyıllar boyu Doğu kültürünün egemenliğinde şekillenmiş ruh parçacıklarının, İslam, Budizm, Konfüçyüs, Shinto, Zen ve her çeşit mistik bakış açıları ile beslenip duygunun daha saf ve daha içtenine ulaşması bizi bir parçamıza ulaştırıyor. Soğuk ve maddiyatı daha ön planda gören toplulukların bazı üyelerinin sergileyeceği soğuk edebi görsellerle, bizden olanların aktaracağı düşünceler “duygusal” bazda aynı etkiyi vermeyecektir. Korku filmlerinde bile arada bariz bir fark olacaktır. A Moment to Remember (Nae Meorisokui Jiwoogae) ile Titanic arasındaki farkı bile burada anlarsınız. Bir tarafta milyonlarca dolar harcanarak bir efsane tadında olduğu söylenegelen Titanic, diğer tarafta ise oldukça mütevazı bir bütçe ile yerküreye fırlatılan, insanoğlunun yaşamı boyunca görüp görebileceği en muhteşem sanatlardan biri. Belki de bundandır.
Şu ana kadar yüzlerce Uzakdoğu filmi izlendi ve daha izlenmek üzere yüzlerce sinema daha duruyor. 60-70 kadar da Uzakdoğu’dan (daha çok Güney Kore odaklı) dizi izlenmek üzere arşivimde yer almaktadır. İçine düştüğümüz ve düşeceğimiz dipsiz duygu kuyuları ve mistik bakış açılarının egemenliğindeki bu görsel sanatın bizlere verebileceği ilhamlar, umarım sizlere paylaşılmış hisler olarak geri dönecektir. Zaman bize izin verdikçe. Ve de İlham perileri..
Ben direk saldırıya geçiyorum elimdeki arşiv ile.Zira dediğin gibi izlenecek çok şey var :)
YanıtlaSil